Paris Anlaşması ve İklim Krizi

Yazı: Özgür Gürbüz-Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

İllüstrasyonlar: Yasemin Akyüz

Paris İklim Anlaşması’na 2016 yılında imza atan Türkiye, 5 yıllık bir gecikmeden sonra anlaşmayı onaylayarak süreci tamamlayacağını açıkladı. Ekim ayında TBMM’den de olur alınırsa, Kasım ayı sonunda Glasgow’da yapılacak 26. Taraflar Toplantısı’na Türkiye anlaşmaya taraf olmuş 192. ülke olarak katılabilir. Geriye, Paris Anlaşması’nın dışında kalmayı tercih etmiş beş ülke (Eritre, İran, Irak, Libya ve Yemen) kalacak.

Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylaması iklim krizini sonlandırmayacak. Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü gibi ülkelerin gelişmişlik statülerine göre emisyon indirimlerini zorunlu kılmıyor. Aslında bu konuda ciddi bir kafa karışıklığı var. 

Türkiye’nin İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ndeki pozisyonu Paris Anlaşması kapsamında aldığı hedefi belirlemiyor. Paris Anlaşması’na imza atan ülkeler seragazı emisyonlarıyla ilgili hedeflerini tamamen kendi iradeleriyle belirliyor. Bazı ülkeler seragazı emisyonlarını azaltmayı taahhüt ederken, bazıları artış hızını yavaşlatmakla yetiniyor. Elbette, ABD, Çin veya AB’ye üye ülkelerden emisyonlarını sınırlamaları bekleniyor ancak bir zorlama veya kural yok. Önemli olan ülkelerin taahhüt ettikleri hedeflerin toplamının, dünyanın ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 1,5 derecenin altında tutacak yeterliliğe sahip olması. Halihazırda ısınmanın adı 1,2 derece; fazla zamanımızın kalmadığı açık.

Türkiye’nin hedefi seragazı azaltımı öngörmüyor

Türkiye’nin hedefi de seragazı emisyonu azaltımı öngörmüyor. Türkiye, Paris Anlaşması’na imza atarken verdiği Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı’nda, 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonlarını, 2030 yılına gelindiğinde 929 milyon tonun altında tutma sözü vermiş. Bu hedefi belirlerken de bir tahminden yola çıkmış. 

Türkiye seragazı emisyonlarını azaltma konusunda hiçbir şey yapmazsa toplam emisyon miktarının 2030 yılında 1 milyar 175 milyon tona çıkacağını hesapladıklarını, iklim krizini durdurmak adına “bu artıştan yüzde 21 oranında azaltım” yapabileceklerini belirtmiş. Birçok haber ve yazıda, artıştan azaltımın, bilerek ya da bilmeyerek, yanlış bir şekilde “Türkiye seragazı emisyonlarını azaltacak” diye verildiğini vurgulamak gerek. 

Aslında Türkiye, seragazlarını azaltma değil, iki katından fazla artırma sözü verdi. 430 milyondan 929 milyon tona çıkarılacak emisyonların azalmayacağı, iki kattan fazla artacağı giriş seviyesindeki matematik bilgisiyle görülebiliyor. Paris Anlaşması’nı onaylarsa, Türkiye’nin tutturmak zorunda olacağı hedef de bu. Seragazı emisyonlarını iki kat artırmanın mevcut ekonomik sistem içinde radikal değişikliklere neden olacağını söylemek bu yüzden iyimserlik olur. Yine aynı nedenden dolayı Türkiye’nin ekonomik sorun yaşayacağını iddia etmek de gerçekçi değil.

Seragazı emisyonu artışı tahminlerin altında

Aradan geçen yıllar, Katkı Beyanı’ndaki taahhüdün ne kadar yetersiz olduğunu gösterdi. 2018 yılına gelindiğinde Türkiye’nin toplam seragazı emisyonları 506 milyon tonda kaldı. Projeksiyonlar, hiç önlem alınmasa bile, 2030’a kadar seragazı emisyon miktarının 700 milyon ton civarına çıkabileceğini öngörüyor. Türkiye’nin Paris hedefinin 200 milyon ton kadar altında kalacağımız görülüyor. Bu yüzden de birçok uzman Paris Anlaşması’nca verilen taahhüdün, Türkiye’nin yapabileceklerinin çok altında olduğunu düşünüyor. Climate Action Tracker’ın yaptığı hesaplama, Türkiye’nin hedefinin kritik derecede yetersiz olduğunu ve diğer ülkelerin de çabalarını Türkiye gibi kısıtlı tutmaları halinde ortalama yüzey sıcaklığındaki artışın 3 ila 4 derece seviyesinde olacağını gösteriyor.

Ülkelerin taahhütleri krizi durdurmuyor

Türkiye’nin hedefi yeterli olmayabilir ama kötü hedefler koyma konusunda o kadar da yalnız değil. Şu ana kadar anlaşmayı onaylayan ülkelerin hedefleri ve verdikleri sözler bizi 2,4 derecelik, halihazırda politikaya dönüşmüşleri ise 2,9 derecelik bir ısınmaya götürecek kadar kötü. Paris Anlaşması’nın öncelikli hedefi 1,5 derecenin geçilmesi halinde bilim insanlarının son çare kabul ettiği 2 derecenin de üstünde. Haliyle, bu böyle gidemez. Paris Anlaşması bu sorunu çözmek için bir mekanizmaya sahip. Anlaşmaya taraf ülkelerden beş yılda bir verdikleri taahhütleri iyileştirmeleri isteniyor. 2015’te hayatımıza geçen anlaşmanın üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçti ama koronavirüs salgını nedeniyle geçen yılki toplantıda bu güncelleme yapılamadı. Kasım ayı sonunda Glasgow’da yapılacak toplantıda ülkelerin hedeflerini iyileştirme konusunda birbirilerini zorlayacakları ve masadan daha iyi taahhütlerle kalkacağı umut ediliyor.

Kömürden çıkış için tarih belirlenmeli

Türkiye’nin de önünde uzun bir “yapılacaklar” listesi var. Hedefin iyileştirilmesi, seragazı emisyonlarının zirve yapacağı yılı ve karbon nötr olacağı tarihin belirlenmesi, kömür santrallarını kapatmak için plan yapılması gerek. İklim krizinin durdurulmasına katkıda bulunmak istiyorsak tüm bunları yaparken başta enerji ve ekonomi olmak üzere hayatımızın tüm alanlarında ciddi değişikliklere de gitmemiz gerekecek. İyi haber şu; bunları yapmak hem ekonomiye hem sağlığımıza hem de doğaya iyi gelecek. Enerji tüketimini azaltmanın ve güneş, rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan sağlamanın Türkiye gibi fosil yakıtlarda (petrol, kömür ve doğalgaz) dışa bağımlı bir ülkeye zararı yok. Bazı şirketlerin hoşuna gitmeyeceği kesin ama kabul edersiniz ki yaşamı korumak birkaç şirketin çıkarından daha önemli.