Kahramanmaraş ve Hatay Merkezli Depremlerin Hatay’ın Çevre ve Su Kaynaklarına Etkileri: Sorunlar ve Çözüm Önerileri

Doğaya Güç Kat Ağı’nın Doğa Danış Birimi kapsamında, Kahramanmaraş ve Hatay’da Meydana Gelen Depremlerin Hatay’ın Çevre ve Su Kaynaklarına Etkileri: Sorunlar ve Çözüm Önerileri Toplantısı düzenlendi.

Toplantı Hatay’ın Samandağ ilçesinde bulunan Ayhan Kara Vakfı’nın binasında gerçekleştirildi. Ağ Asistanımız Güler Bozok’un açılış konuşmasını yaptığı toplantı, Ağ üyemiz Antakya DOST Derneği Başkanı Dr. Samim Kayıkçı’nın konuşması ile devam etti. Kayakçı konuşmasında toplantıya katılanlara toplantının amacını, gerekçeleri ve Doğaya Güç Kat ve Doğa Danış faaliyetlerinden bahsetti.

Kayıkçı’nın ardından Hatay Samandağ’da, “Kahramanmaraş ve Hatay’da Meydana Gelen Depremlerin Hatay’ın Çevre ve Su Kaynaklarına Etkileri: Sorunlar ve Çözüm Önerileri” raporunu hazırlayan Prof. Dr. Berkan Ödemiş sunumunu yaptı.

Ödemiş sunumunda, Hatay’ın öneminden ve deprem etkilerinden bahsederek “Hatay İklim değişikliğinden çok etkilenecek ve su kaynakları önemli zararlar görmüş bir il” dedi ve Hatay’ın madenler, ormansızlaşma gibi diğer sorunlarına dikkat çekerek Hatay’da verilen maden ruhsatları, el değiştiren ve devredilen ruhsatlardan söz etti.

Sanayi ve tarımsal kirlilik konusunda özellikle Asi Nehri kirliliğinde Hatay’ın da sorumluluğu olduğunu aktaran Ödemiş, “Suriye’den gelen kirlilik dışında Hatay’dan da yüklü bir kirlilik birikimi var ama bunun aksine değerlendirmeler var. Arıtılmadan kullanılan atık sular önemli sorunlardan birisi. Depremden önce de bu sorunlar vardı, arıtma tesisleri olsa da etkinlikleri çok azdı ya da yoktu. Arıtılmayan sular denize kadar ulaşıyor ve çevresel kümülatif etkileri bulunuyor” dedi.

Diğer bir sorunun taş ocakları olduğuna dikkat çeken Ödemiş, “Amanoslar gibi dünyaca önemli doğal alanlardan bir tanesi ancak sürekli taş ocakları kuruluyor. 18 tane yeniden açılan ocakları bulunuyor. İskenderun Demirçelik’in taş ocakları çok fazla. Kentleşme ile ortaya çıkan sorunlar var, atıksu arıtmaları bunların çoğunda neredeyse bulunmuyor ya da depolama alanları çok uzak, mesafe depolamaya, arıtmaya da uzak olunca daha kolay yerlere boşaltılıyor” diyerek sunumuna devam etti.

Deprem sonrasında ise enkazın yönetilmesi sorunu çıktığını ifade eden Ödemiş, Hatay’ın depremden en fazla etkilenen il olduğunu vurgulayarak, “Diğer illere göre daha fazla enkaz var. Enkaz yönetimi olmadı, her boş ve çukur yeri değerlendirmek istediler. Japonya’da yaşanan çok büyük depremin ardından 2 yılda normale döndürmüşler. Enkazdan çıkartılan hafriyatı sulak alanlara, tarım alanlarına dökmeyip o alanları korumuşlar. Enkazları geri dönüşüm olarak kullanmışlar. İçindeki kimyasalları malzemeleri ayırmışlar” diyerek sunumunun devamında şu ifadelere yer verdi:

“2023 depreminde şimdiye kadar pek çok ülkede yaşanan yıkıcı depremlerin ardından oluşan enkazın çok daha fazlası oluşmuş. 200 milyon ton atığın %40 civarı Hatay’dan çıktığı varsayılmaktadır.

Bu oluşan enkazı/atığı taşımak için 4 milyondan fazla atığın bir yerden bir yere taşınması gerekmekte. Yılda 300 gün çalışan kamyonlar, 500 kamyon 2 yılda ancak taşıyabilmekte. Gerçekte bu sayılar bu çalışma performansı olmadığı için enkaz ve atığın taşınması 2 yıldan daha uzun sürecektir.

Harita üzerinden Hatay’da 20 kadar olan enkaz döküm alanları gösterildi. Bu enkazlar elbette bir yerlere dökülmeli, depolanmalı. Hatay ülkemizin en rüzgarlı illerinden birisi. Enkazların döküldüğü yerlerde tozlar uçmaya devam edecek. Özellikle asbest en tehlikeli kimyasal. Lifli yapısı ile akciğerde tutunuyor. Suda ve sıcakta kolay çözünen bir kimyasal değil. Toz durumundaki asbest diğer çevresel durumlarından daha fazla (suya karışması gibi) Asbest’e kadar tarımda kullanılan tarımsal ilaçlar daha büyük zararlara sebebiyet veriyor. Az gelişmiş ülkelerde deprem sonrası enkaz döküm alanları sulak alanlar olmuş. Denize yakın kıyılar doldurulmuş. Özelleştirilen enkaz temizlik işine bu usulsüz durum daha fazla olmuş.

Japonya’daki deprem sonrası enkaz öğütülmüş ve yol yapım malzemesi, zemin döşemesi malzemesi olarak kullanılmış. Fakat bu malzemelerin diğer zararlı kimyasallar içermesi nedeniyle üstü başka temiz malzemelerle kapatılmış.

Deprem sonrası tabipler odası gibi kurumlar, STK’lar gelip asbest ve hava kalitesi ölçümleri yapmış ve sağlık standartlarının üzerinde asbest olduğu görülmüş. İnsanların 5 yıl gibi bir süre asbeste maruz kalması kansere sebebiyet verecek Hatay’ın 5 yıl sonra kanser hastanesine ihtiyacı olacak. Covid dönemi kadar maske takmak önemli. Fakat kimse maske takmıyor.”

Ödemiş konuşmasına çözüm önerileri ile devam ederek şu ifadeleri kullandı:

“Enkaz taşıyan kamyonların üzerinin kapalı olması gerekiyor. İstanbul’da bu tip uygulamada ceza kesiliyor ama Hatay’da göz yumuluyor. Enkaz kaldırılırken itfaiye araçları ile enkazların sulanması gerekiyor. Bunların sivil inisiyatif ile uyarılması, engellenmesi gerekiyor. Bu konuda daha örgütlü olunması gerekiyor. Halk sağlığı ile ilgili ciddi şekilde ilgilenilmesi gerekiyor. Maliyet düşünüldüğünde maske ücreti ile kanser tedavisi arasında çok fark var bunları da düşünmek gerekiyor.

DSİ yer altı sularının kalitesini sürekli izlemeli. Var ama yeterli değil. Arsuz ve Samandağ’da da bu izlemelerin yapılması gereklidir. Maden ocağı açılabilir ama sonrasında rehabilitasyon çalışması yapılması gerekiyor. Depolama alanlarında da rehabilitasyon önemli. Hava kalitesi izlenmeli, her bölgenin mevkinin ayrı ayrı hava kalitesinin ölçülmesi gerekiyor.

Enkazları kaldıran şirketlerin çok iyi denetlenmesi yapılmalı. Tarımda da su kullanımı önemli, havza planlamaları yapılması gerekiyor. Arazi kullanımını da içeren; Su kullanımı, hangi bitkiler kullanılması gerektiği gibi konular eylem planlarına eklenmeli. Kaçak kuyularda önemli sorunlardan bir tanesi. Bunların kontrol edilmesi gerekiyor. Salma sulama da yine önemli sorunlardan bir tanesi.

Kanaletlerin de kapalı sistemde olması gerekiyor. Geleneksel sulama yöntemlerinden kaçınılması gerekiyor. Çin’de o kanalların üzeri güneş paneli ile kapatılmış oradaki elektrik şehir aydınlatılmasında kullanılıyor. Kentsel su kullanımı da önemli. Su kaybı bizde çok fazla, bazı yerlerde %60 civarı kayıplar var.

Hatay’ın güney ilçelerinde suyu aşırı çekmenin zararları daha ortaya çıkmadı. İlerde obruklar da oluşabilir bunu henüz yaşamadık ama yaşanmayacak anlamına gelmiyor. Su gereksinimi olan illerde su kalitesi izlenmesi çok önemli. Hatay BB kanalizasyonlarında kaybı azaltan sistemde yapmaya çalışıyor. Büyük su depolarının yapılmasına ihtiyaç var.

Peyzajda çim bitkisi olmamalı. Sulama ihtiyacı da fazla ve yanlış sulama yapılıyor. Belediyeler bu konuda daha bilinçli olmalı. Bir yerde başka su yoksa başka yerden su taşımak verimli olmuyor. Hatay’ın dışardan su taşınmasına ihtiyacı var ama mevcut suyu biz verimli ve bilinçli kullanmalıyız. Bunları yapmazsak dışardan istediğimiz kadar su alalım işimize yaramayacaktır.

Yeraltı suları ve jeolojik çalışmalar yapılması gerekiyor. Akademi buna dikkat etmeli.

İklim değişikliğinden her geçen sene daha fazla etkilenmeye başlayacağız. Önlemleri şimdiden almak gerek. Bazı bitkilerin kullanımı üretimi yasaklamak gerekiyor.”

Prof. Dr. Berkant Ödemiş’in sunumunun ardından katılımcıların katkı ve değerlendirmeleri dinlendi.