Plastik kirliliği, yeryüzünün doğal dengesini koruma kapasitesini aşma noktasına gelmiş ve çevre üzerinde kalıcı etkiler oluşturacak tehlike boyutuna ulaşmıştır. Yıllık üretimi 450 milyon tonu bulan plastikler, kullanım sonrası kısa süre içerisinde atık haline gelerek ya çevreye gelişigüzel karışmakta ya da yanlış atık yönetim uygulamaları sonucu farklı formlara dönüşerek, çevre ve insan sağlığı için risk oluşturmaktadır. Çevresel etkilerine bakıldığında ise gözle görülür bir şekilde deniz ve toprak kirliliği ön plana çıkmaktadır. Bunların yanında, bertaraf amaçlı yakma sonucu oluşan zehirli gazların yarattığı hava kirliliği, zehirli küllerin oluşturduğu çok boyutlu çevre kirliliği ve geri dönüşüm sırasında oluşan toksik kimyasallar ve mikroplastik/nanoplastik kaynaklı kirlilik gibi doğrudan gözle görülmeyen fakat çevre sağlığı açısından çok daha büyük riskler içeren sorunlara yol açmaktadır. Dahası, plastik endüstrisi küresel plastik üretimini önümüzdeki 20 yıl içerisinde 3 kat artırarak 1,5 milyar ton yıllık hacme ulaştırmayı hedeflemektedir. Bu durumda halihazırda yönetilemeyen kirlilik sorununun daha büyük tehlikelere yol açacağını öngörmek çok zor değildir.
Plastik, %95’inin etkisi ve akıbeti henüz bilinemeyen 16.000’den fazla kimyasal içeren bir bileşime sahiptir. Yani plastik demek, aynı zamanda kimyasal da demektir. Bu kimyasallar, hormonal sistemi bozan, kanserojen etki yaratan zehirli maddelerdir. Bu haliyle plastik, şimdiki nesil ile gelecekteki nesiller arasında paylaşılan hak ve faydalara da olumsuz etkisi bulunan bir nesiller arası adaletsizlik kaynağı olmaktadır. Dahası, fosil kaynaklardan üretilen plastik, üretiminden tüketimine ve daha sonra da bertarafına (yakma, gömme vb.) kadarki tüm süreçlerde karbon salımına yol açarak küresel iklim krizine de neden olmaktadır.
Bugün plastik kirliliğinin ulaşmadığı herhangi bir yeryüzü parçası, insan dahil etkilemediği canlı türü neredeyse kalmamıştır. Şimdiye kadar yapılan çalışmalardan hareketle, dört binden fazla denizel canlı türünün, çoğunluğu tek kullanımlık plastiklerden olmak üzere, deniz çöplerinden etkilendiği tahmin edilmektedir. Üretilen toplam plastiğin %50’ye yakını tek kullanımlık plastiklerden oluşmaktadır. Yapılan araştırmalar, kutuplardan Mariana Çukuru’na, insanların yaşamadığı adalardan uzak okyanus bölgelerine kadar dünya üzerinde mikroplastiğin ulaşmadığı bir yerin kalmadığını ortaya koymaktadır.
Türkiye için durum daha da vahimdir. Yapılan çalışmalar, Türkiye’nin Akdeniz’i plastikle en çok kirleten ve Akdeniz’de kıyıları plastikle en fazla kirlenmiş ülkelerden biri olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Türkiye, Avrupa’dan en fazla plastik atık ithal eden ülke olup, sadece 2023 yılında, ülke içinde toplanan plastik atık miktarından daha fazlasını Avrupa, özellikle de İngiltere’den ithal etmiştir. Atık ithalatı halen tüm hızıyla devam etmektedir. Türkiye’de yeterli atık yönetim altyapısı ve bu altyapıya sahip olan il ve ilçelerde de yeterli vatandaş katılımı olmadığı için, belediyeler aracılığıyla toplanan atıkların %90’a yakını çöp depolama sahalarına gönderilmekte ve buralarda biriktirmektedir.
Yetkili devlet organları (karar alıcı kurumlar/kamu otoriteleri), giderek ağırlaşan/artan plastik kirliliği sorununu görmezden gelmemeli; çözüm odaklı, kapsayıcı ve katılımcı politikalar geliştirmek için harekete geçmelidir. Ulusal müzakere heyeti bu ay 25 Kasım’da başlayacak Hükümetlerarası Müzakere Komitesi’nin (INC-5) beşinci oturumunda, daha aktif bir rol alarak plastik kirliliğine karşı uzun vadeli ve somut çözümler üretme sorumluluğunu üstlenmelidir.
Bu bağlamda, plastiksiz bir Türkiye için çaba harcayan sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, sivil inisiyatifler ve akademisyenler olarak bizler, Birleşmiş Milletler Plastik Anlaşması müzakerelerinde Türkiye’nin plastik kirliliği ile etkin mücadele (tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması, kasten eklenen mikroplastiklerin kullanımının yasaklanması vb.) ve plastik üretimini sınırlandırma yaklaşımını savunmasını talep ediyoruz. Türkiye’nin çevre ve insan sağlığı ve haklarının korunması adına kalıcı, anlamlı ve olumlu bir etki yaratabilmesi için, INC-5 toplantısı öncesinde ve sırasında aşağıdaki hususları ciddiyetle ele almasının bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz.
- Anlaşma, plastik üretimini kaynağında azaltmalıdır: İşlenmemiş plastik üretimi ve tedariği konusunda yasal olarak bağlayıcı kurallara ve hedeflere sahip olmak, etkili bir mücadele için vazgeçilmezdir. Bu kurallar, plastik üretiminin aşamalı olarak azaltılması için elverişli koşullar yaratmalıdır. Üretimin azaltılması, plastik kirliliğinin azaltılması için ilk temel koşuldur. Bu aynı zamanda, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC), dünyada yaşamı mümkün kılan ekosistemlerin ve ona bağlı canlı yaşamının güvenliği ve devamlılığı için kritik öneme sahip küresel ortalama sıcaklık eşiği olarak kabul ettiği 1,5℃ üzerine çıkmama hedefi için de gereklidir. Türkiye delegasyonunun bu gerçeği gözeterek, plastik üretiminin azaltılmasını savunur pozisyonda olması, bu pozisyonu savunan, hali hazırda mevcut olan koalisyonlara dâhil olarak birlikte hareket etmesi ya da benzer bir isteklilikle bağımsız hareket etmesi arzu edilmektedir.
- Anlaşma, insan ve çevre sağlığı için tehlikeli olan kimyasalları ortadan kaldırmalıdır: Anlaşma, bunun için ihtiyatlılık ilkesini işlevsel hale getirecek kurallar getirmelidir. İnsan ve çevre sağlığının korunması, bu aracın temel amaçlarından biri olmalıdır. Bu ilke, aynı zamanda toksik olmayan bir döngüsel ekonomi yaklaşımı için de çok önemli bir gerekliliktir. Bizler Türkiye delegasyonundan, endüstrinin etkisinden bağımsız, bilimsel verilere dayalı, şeffaf bir yasaklı kimyasallar listesinin oluşturulmasını destekleyen bir tutum bekliyoruz.
- Sorunu yönetebilmek için öncelikle ölçebilmek gereklidir: Anlaşma, plastiklerin üretiminden tüketimine ve atık haline geldikten sonraki akıbetine kadarki süreçte yarattığı etkileri takip eden diğer uluslararası anlaşmalar, kısıtlamalar ve taahhütlerle uyumlu, zorunlu ve şeffaf raporlama süreçlerini olası kılmalıdır. Raporlama ve şeffaflık, temel hedeflerin belirlenmesi, ilerlemenin ölçülmesi ve etkinin değerlendirilmesi için bir çerçeve belirlenmesine yardımcı olacaktır. Özellikle ham plastiklerin tedariğiyle ilgili önlemlerin alınması için bu süreç gereklidir. Üretimin azaltılması ve toksik olmayan bir değer zincirinin sağlanması ancak bu şekilde mümkün olacaktır. Dolayısıyla, Türkiye delegasyonu plastiğin tüm yaşam döngüsünde yarattığı kirliliği izleyecek, raporlayacak ve ve takibini yapacak politikaları savunmalıdır.
- Plastiğin üretimi, kullanımı ve bertarafı da dahil tüm aşamalarında kirliliği önleyebilecek ve küresel olarak bağlayıcılığı olan etkin kurallara ihtiyaç vardır: Günümüzde plastik kirliliğiyle mücadele yaklaşımı sadece gönüllü endüstri taahhütlerine dayanan ve ulusal düzeyde yapılan düzenlemelerden oluşan bir yapıya sahip olduğu için, kirlilikle mücadelede etkisiz kalmaktadır. Dolayısıyla, plastiğin çevrede açtığı gediklerin yamanması anlamına gelen geçici ürün yasakları ya da etkisiz gönüllü taahhütler gibi uygulamalarla devam etmek ancak şu anki statükoyu temsil edecektir. Bu önlemler plastik kirliliğini durdurmakta başarılı olamamıştır. Anlaşma, gerçek bir değişimi hayata geçirmek için, konunun muhataplarının eşit düzlemde bir araya geleceği ve çözüme yönelik ulusal hedeflerin de belirleneceği bir alan yaratmalıdır. Anlaşma, plastik üretimi, tüketimi ve bertarafı için küresel boyutta, diğer küresel düzenlemelerle (Basel Konvansiyonu, Stockholm Sözleşmesi, Montreal Protokolü vb.) uyumlu, yasal olarak bağlayıcılığı olan ve toksik olmayan yeniden kullanım sistemlerini yaygınlaştırmaya ve güçlendirmeye yönelik kurallar oluşturmalıdır. Türkiye delegasyonunun da bu doğrultuda bir tutum sergilemesi gerekmektedir.
- Gerçek bir eylem, somut yatırımlar gerektirir: Plastik kirliliğini sona erdirmek için güçlü bir çerçeve ancak iddialı hedefler ve etkili uygulama araçlarıyla mümkün olabilir. Plastik kirliliğini durdurmaya yönelik bağlayıcı yükümlülükler, adil bir geçişi sağlayan ve yeniden kullanım sistemlerini finanse eden net taahhütlerle ve sorumluluktan kaçmayı değil de sorumluluk almayı garantileyen “kirleten bedelini öder” prensibini temel alan açık gerekliliklerle eşleştirilmelidir. Ayrıca, tarihsel süreçte farklı anlaşmalar kapsamında başarısızlığa yol açan gönüllü tedbirlerin uygulanması için yapılan gönüllü finansal destek uygulaması gibi uygulamalardan da kaçınılmalıdır. Bu bağlamda, oluşturulacak finansal araçlardan adil bir şekilde faydalanılması ve en çok plastik üretenlerin en fazla kirliliğe neden olduğu yaklaşımından hareketle, büyük plastik üreticilerinden elde edilecek kaynakla bir araç oluşturulması için, Türkiye delegasyonu aktif ve kararlı bir tutum sergilemelidir.
- Etkilenen topluluklar için adil geçiş sağlanmalıdır: Anlaşma, plastik değer zinciri içerisindeki en önemli halkalardan biri olan atık toplayıcılar ve diğer kayıt dışı işçiler de dahil olmak üzere bu sektördeki tüm işçiler ve plastik kirliliğinden doğrudan etkilenen topluluklar için adil bir geçiş sağlamalıdır. Bu sürece kişilerin haklarının resmi olarak tanınması, mali destek, plastik kirliliğinin sağlık üzerindeki etkileri konusunda şeffaflık ve politika oluşturma sürecine tam katılım da dahildir. Anlaşma, insan sağlığı ve çevreyi güvence altına alırken, ek zarar yaratmaktan kaçınmak amacıyla, atık sömürgeciliğini ve yakma gibi kirletici teknolojileri konunun dışında tutmalıdır.
- Akdeniz için Ortak Koruma İnisiyatifi oluşturulmalıdır: Sınırları aşan problemler, sınırları aşan işbirlikleri gerektirmektedir. Türkiye’nin, Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle birlikte Akdeniz’in özel olarak plastik kirliliğinden korunmasını hedefleyen ve bunun için finansal mekanizmalar da dahil olmak üzere, tüm önleyici ve destekleyici mekanizmaları hayata geçirecek bir insiyatifin oluşturulmasına öncülük etmesi beklenmektedir. Bu grubun kısa, orta ve uzun vadede Akdeniz’in kıyısında plastik üretiminin sınırlandırılması, plastiksiz turizm faaliyetlerinin desteklenmesi, balıkçılık ve diğer gemicilik faaliyetlerinden kaynaklı plastik kirliliğini, denizcilik anlaşmaları ve kirliliği önlemeyi amaçlayan anlaşmalarla uyumlu olarak ele alması gerekmektedir. Ayrıca, inisiyatifin sivil toplum kuruluşları, vatandaşlar, bilim insanları ve karar vericilerin birlikte hareket ettikleri bir çalışma mekanizmasına sahip olması beklenmektedir.
Türkiye delegasyonu için yaklaşan müzakerelerde yol gösterici ilke, plastik kirliliğini sona erdirmeyi amaçlayan ve yukarıda belirtilen unsurları içeren bir anlaşma sağlamak olmalıdır. Plastik kirliliğinin çok boyutlu bir sorun olduğu gerçeğinden hareketle, Plastik Anlaşması müzakerelerinde Türkiye’nin, yalnızca plastik endüstrisinin perspektifiyle değil, sivil toplum, bilim insanları, konuyla doğrudan ilgili toplumsal gruplar ve çevre savunucularının da dahil olacağı, çok taraflı bir yaklaşımla temsil edilmesi gerektiğini önemle belirtiriz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Plastiksiz Türkiye Platformu Girişimi
Çağrıcılar
Akdeniz Koruma Derneği, Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği (ÇETKO), Diyarbakır Çevre Gönüllüleri Derneği, Doğa Araştırmaları Derneği (DAD), Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri Platformu (DAÇE), Gökçeada 8 Mart Üretici Kadınlar Derneği, Hukuk, Doğa ve Toplum Vakfı (HUDOTO), İklim Adalet Koalisyonu, Kadın Balıkçılar Derneği, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Kocaeli Ekolojik Yaşam Derneği, Mekanda Adalet Derneği, Mikroplastik Araştırma Grubu, Plastiksiz Gökçeada Girişimi, Sürdürülebilir Yaşam Derneği (SÜYADER), Yeşil Düşünce Derneği, Telli Turna Doğa Derneği, Batman Çevre Gönüllüleri Derneği, Yeşil Artvin Derneği, Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği, Vangölü Aktivistler Derneği, Kayınormanı Derneği, Bartın Pedaldaşlar Bisiklet Kulübü Derneği