İklim Krizi: “Geldim ve böyle giderseniz sizleyim”

Yazı ve fotoğraflar: Gökhan Ergan- Doğu Akdeniz Araştırma Derneği

Küresel iklim krizi son yıllarda birçok coğrafyada çok farklı doğa olayları ile “Geldim ve böyle giderseniz sizleyim” diyor ama bizler iklim krizi inkarcılığını daha yeni bırakmaya başladık. İnkarcılığı bırakıp harekette geçmemizin ne kadar elzem olduğunu, son 2-3 yıl içerisinde yaşadığımız yangınlar, fırtınalar, seller, heyelanlar, kuraklık, asitleşme, canlıların popülasyonlarında aşırı dalgalanmalar, göç davranışlarının değişmesi gibi olaylar göstermekte.

İklim krizinin, Türkiye’de 2021 yılında en çarpıcı etkilerinden biri yaşanan orman yangınları. Yaşadığımız bu felaketi, sadece iklim krizine bağlamak başka bir inkarcılık halidir. Küresel iklim değişimi yanında alan kullanımının değişmesi, kırsal nüfusun azalması, değişen tarım ve hayvancılık uygulamaları, biyolojik çeşitliliğin azalması, yaban hayatının yok edilmesi, ekonomi merkezli ormancılık yapılması gibi etkileri de yok saymamalıyız. Tüm bunlar birleştiğinde, çok faktörlü sebeplerin sonucu olan, yıkıcı boyutta büyük orman yangınlarını yaşadık. Aslında bu büyük yangınları 2000’li yılların başından beri Akdeniz Havzası’ndaki ülkeler, farklı yıllarda yaşadılar. Portekiz (2003), İtalya (2007), İspanya (2012), Yunanistan (2018) ve sıra bize gelmişti. Yıllık yağış ortalamalarının altında kalan 2020-2021 yağışları, daha önceki yıllara göre daha uzun süren yağışsız gecen gün sayısı, peş peşe gelen sıcak hava dalgaları ile yanıcılığı çok yükselmiş bir bitki topluluğu. Deyim yerindeyse, “kibrit çaksan” ya da “izmarit atsan” yada “elektrik trafoları kıvılcım atsa” yada “mangal yaksan” yad a en masumu “yıldırım düşse” şiddetli bir rüzgarda yanacak ormanlardı. Yandılar!

Bu yıl büyük yangın felaketleri oldu, peki geleceğin yangınları (yangın rejimi) nasıl olacak? Kontrol altında tutabileceğimiz, ekosistemde habitat çeşitliliği yaratan, hızlı toparlanma potansiyelini kaybettirmeyen iyi yangınlar mı? Yoksa büyük ölçeklerde habitatları etkilen, yıkıcı şiddetiyle ekosistemin toparlanma zamanını uzatan, canlılara, insanlara ve geçim kaynaklarına zarar veren kötü yangınlar mı? İşte bu soruların cevabı, geleceğin ikliminde, ormanlık alanlarda biriken yanıcı madde yükünde ve bizim ne kadar bilinçli bir birey ve toplum olduğumuzda saklı. 

açık hava, ağaç, çayır, dağ içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İklim krizi kapımızda değil evimizin içindeyken, bilim insanları gelecekte Akdeniz Havzası’nda ikliminin daha sıcak ve daha az yağışlı olacağını modellemeler ile belirlediler. Ülkemizin Akdeniz Bölgesi’nde ise kış yağışlarının bir miktar artacağı ve buna karşın yıllık yağışların toplamda azalacağı tahmin edilmekte. Yıllık ortalama yağışların azalması yanında sıcaklığında artması, Akdeniz ormanlarının yanıcılığı artan bir ekosistem haline geleceğini göstermekte.  Yani daha kurak iklim ve daha yanıcı ormanları sağ cebimize koyalım.

Ormanlık alanlarda yanıcı madde yükü insan faaliyetleri ile çok ilişkilidir. Kırsal alanlarda otlatma, yakacak, yapı malzemesi gibi ormanların ekosistem hizmetlerinden yararlanan insanlar, yanıcı madde yükünün azalmasını sağlamaktadır. Bununla beraber, Türkiye’nin kırsal nüfusu oranı 2000 yılın yüzde 35 iken, 2020’de bu oran yüzde 7’e kadar düştü. Hayvancılık uygulamalarımız hızlı bir şekilde gelenekselden konvansiyonel sisteme geçmeye başladı. Hayvanlar doğal alanlarda geleneksel yöntemlerle otlatılırken, kapalı üretim tesislerinde beslenmeye başlandı. Ayrıca kırsal nüfusla beraber hayvan sayısında da ciddi değişimler yaşandı. 1930’da Türkiye’de 120 bin civarında deve varken şu an 1300 tane var, 1960’larda keçi sayısı 25 milyon civarındayken şu an 10 milyonun biraz üzerinde. Geleneksel hayvancılık yapan topluluklar ve hayvanların sayısı çok ciddi oranda azalmaya devam etmekte. Kırsalda yaşan insanların ormanlardan sağladığı ekosistem hizmetleri azalması ile yanıcı madde yükündeki artış devam edecek. Ekonomi merkezli ormancılık uygulamaları ve biyolojik çeşitliliğin azalması da, ekosistemdeki madde ve enerji döngüsünün azalmasına sebep olmakta. Dökülen yaprakların çözünmesi, mantarlar ve omurgasız hayvanların azalması sebebiyle daha uzun zaman almakta ve çözünmeyen bitki materyali toprak üstünde yıllarca birikerek kalmakta.  Yani yanıcı madde yükü artmış ormanları da sol cebimize koyalım.

çayır, açık hava, mantar içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Bilinçli bireyler olarak, geleceğin yangınlarına nasıl etkimiz olacak? 

Öncelikle, kırsal alanda nüfus bu kadar hızlı düşmesine rağmen, Akdeniz ve Ege Bölgelerinde yerleşim alanlarının ciddi oranda artış göstermesi, rekreasyon amaçlı insan faaliyetlerinin ormanlık alanların her noktasında gerçekleşmesi, doğal alanların her yerinde insan atıklarının olması, ateş kullanmaya dair bilgi ve deneyimimizin olmaması gelecekte daha fazla yangın çıkmasına zemin hazırlıyor. Türkiye’de çıkan yangın sayısı her yıl artmakta ve bunların çoğu da insan kaynaklı. Akdeniz Havzası’nın yangın coğrafyası olduğu bilgi ve bilincinin topluma yerleşmesi ve yangın mevsimlerinde gündelik faaliyetlerimizi bu farkındalıkla gerçekleştirmeliyiz. Birey üzerindeki sorumluluktan, sivil toplum örgütlerine, yerel yönetimlere ve merkezi hükümet ve kurumlarına doğru sorumluluklar farklılaşmakta. 

Ceplerimizdeki sorunları önümüze koyup, çözüm için, yereldeki insanları, bilim insanlarını ve uygulayıcıları dinlemek ilk yapılacaklar arasında.